Monthly Archives: Nisan 2008

Diyarbakır ve Atatürk

Standard

 

 

Geçenlerde, benim de yazı yazdığım Milliyet blog’da  ,

‘Diyarbakır’da, Atatürk’ün şehri ziyaret edişinin 81. yıldönümünde kürtçe şarklarla anıldı.’ diye bir yazı okudum. Yazının devamında, anmanın çok sıcak ve iyi geçtiği anlatılıyordu.Bu, bana bir gezimi hatırlattı.Yazının altına da kısa bir yorum düştüm. Yoruma cevap,

 “Diyarbakır hepimizin” şeklindeydi. Duygulandım,  benim açımdan, ayrı düşünen zaten yoktu.

Elbette,  nasıl Diyarbakırlı’nın şehri İstanbul ise, Diyarbakır da İstanbullu’nun.

1984 yılının Kasım ayı bahar gibiydi. Yani havalar sıcaktı.Çalışmakta olduğum turizm sektöründe sezon bitmiş işler yavaşlamıştı.

 ”İki karpuz bir koltuğa sığmaz” düşüncesi ile ,o yıl öğretmenlik mesleğinden ayrılmıştım. Bunun üstüne, yirmi günlük bir Güneydoğu gezi planı yaptım kendime.

            Sivas’tan başlayan gezimin, Hekimhanı üzerinden Malatya, Adıyaman, Kahta, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Van ana noktalarıydı.

            Diyarbakır’da halamın oğlu İbrahim Koca, Milli Eğitimde müfettiş idi. Beni alıp Atatürk Köşkü’ne götürdü.

            Köşk deyince, öyle ana cadde üstünde, şehir içinde bir yapı değil.Dicle Nehri’nin karşısında, elma bahçelerinin ortasında bir yapı. O zaman Diyarbakır’ın bir hayli kenarındaydı. Şimdi bilmiyorum, şehir büyüyünce, belki de oraya yaklaşmıştır.

            İbrahim Koca anlattı, “Atatürk, Diyarbakır’ı ziyaret ettiğinde, akşam yemeği, kendine bu bahçeli köşkte verilmiş. Diyarbakırlılar, Atatürk’e jest olsun diye,Yukarıdan nehir içine, üstüne yanan mum diktikleri kabakları bırakmışlar. Gecede Dicle Nehri ıpıl ıpıl yanmış yüzen kabaklarla. Güzel bir görünüm oluşmuş Atatürk’ün şerefine. Bu sıralarda uzaklardan da yanık bir türkü duyulmuş,  Artık bilmiyorum, ne türküsüydü.  Atatürk, bu yanık sesin sahibi ile yakından konuşmak istemiş.Getirmişler huzura. O zaman Atatürk ona, ’güzel ses’ soyadını vermiş.”

            Yalnız tek başıma dolaşırken, yol soruyordum, adres soruyordum, “Başım gözüm üstüne” diyerek yol gösterip yardım ediyorlardı.

 Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Gökalp bunların Diyarbakırlı olduklarını daha o zaman öğrendim.   ‘Türkçülüğün Esasları, Yaş Otuz Beş.”  Ve Diyarbakır’ın dar sokakları. İki de şiir yazmıştım. Birini, Atatürk Köşkü ile olanı, ressam Mustafa Dinletir düzeltti. Köşk, yakınındaki köprüyü ben ‘Malabadi’ olarak yazmışım, O, ‘değil’ dedi.

            Sıcak ve ılık havalar istiyoruz değil mi?

            2003 yılında doğu ve güneydoğuya ikinci bir gezi yaptım. Yine tek başıma idim.Bu kez, Diyarbakır’a uğramadım. Halkın sıcaklığı aynı duruyordu.,araya girenler olmasa köşe başlarında.

Kuşkular, kuşkulu bakışlar.(c)Hüseyin Seyfi